7 Aralık 2016 Çarşamba


2016 Kaz Dağları Ultramaratonu - 80K



''It hurts up to a point and then it doesn't get any worse'' Ann Trason

    2 Aralık cuma günü ilk 80k yarışımı koşmak üzere Kaz Dağları Ramada Otel in önünde taksiden iniyordum. Bir an önce yarış numaramı alıp uyumak istiyordum. Yarış brifingi konferans salonuna girdiğimde devam ediyordu. Çok fazla dinlemedim, numaramı alıp malzemelerimi kontrol ettirdikten sonra odama giriş yaptım. Şimdi hazırlık zamanıydı..

    Herşeyi önüme serip düşünmek...
    80K koşacak olmam benim için bilinmeyen bir bölgeye yolculuk olacaktı. Zihinsel olarak bunun farkındaydım, Bunun hazırlığını fiziksel olarak pek yapamasam da zihinsel olarak iyi hazırlandığımı düşünüyordum. İstanbul maratonu sonrası peroneal tendinit olduğunu düşündüğüm problemi yaşamam beni strese sokmuş, ciddi bir dinlenme ve iyileşme periyoduna sokmuştum kendimi. Koşamamanın verdiği tedirginlik ayağım iyi olunca tekrar bir antreman yapmam ile biraz geçse de, ayağımın tekrar sızlaması ile geri gelmişti. Cuma günü yolculuğa çıkarken hala ayağım ağrıyor ve canımı sıkmaya devam ediyordu. Önümde beni bekleyen bir 80 km vardı, İşlerin ne yönde gideceğini asla tahmin edemezdiniz..



    Kaz Dağları Ultramaratonu 80K parkuru
    80k parkuru Yeşilyurt köyünden başlayacaktı. Ramada Otel de sona erecekti. Bu mesafeyi fiziksel ve zihinsel olarak aşabilmek için bence ilk kural asla bütüne odaklanmamaktı. Bu sebeple kontrol noktalarını işaretleyerek parçalara ayırdım:

    Yeşilyurt 0.km, Adatepe 14.km, Doyran 27.km, Dedepınar 43.km, Çamlıbel 53.km, Beyoba 64.km ve Ramada Otel 83.km de yer alıyordu. Küsuratları çıkararak bu noktaları eğim grafiğinde işaretledim. Artık karşımda 6 segment olmuştu.

    Kaz Dağları Ultramaratonu 80k Eğim grafiği
    Yarış sabah 7 de başlayacak ve hava karanlık olacaktı. Karanlıkta kafa feneri ile koşma açısından çok deneyimli değildim. Ayrıca baton taşıma zorunluluğu vardı, yine çok uzmanı olmadığım batonlarımı da yanımda taşıyacaktım. Özellikle ilk segmentlerde gücümü koruyarak durumuma bakmayı planladım. İlk 80K koşum olduğundan önemli olan kontrolü elden bırakmamaktı benim için. Hazırladığım segmentlerde iniş çıkış bol olsa da özellikle Doyran- Dedepınar istasyonları arasının en yıpratıcı kısım olacağını düşünüyordum. Sonrası bir şekilde ilerleyecekti.

    3 Aralık cumartesi sabahı 7 de yarış Yeşilyurt köyünden başladı. Kafa fenerimi açıp batonları elimde taşıyarak koşturmaya başladım. Gece koşmak fikri korkutucu gelse de, sessizlik ve havanın durgunluğu hoşuma gitmişti. Minik tırmanışlarda batonlarımı deneyerek alışmaya çalışıyordum. Işığıma odaklanıp sessizliğin yalnızca koşucuların olduğu ortamın tadını çıkarmaya başladım. Karanlıkta bazen yalnızca kafa lambasının ışığı ile giderken ürpersem de uzaklardan gelen bir köpek sesi ile irkiliyordum kimi zaman. Karanlık dolayısıyla zemine dikkat etmeye çalışarak ilerledim. Sağ ayağım zaman zaman sızlıyordu fakat endişe verici bir sinyal vermiyordu derken tam da sağ ayağımı burktum. Fakat devam ettikçe açıldı. Ucuz kurtuldum diye düşünerek daha kontrollü inmeye başladım. Ardından 2. kez burktum. Bu kez biraz acıtsa da ilerledikçe sıkıntı yaratmadı. Duruma sevinerek ilerledim. Güneş doğmaya başlıyordu. Gökyüzünde muhteşem bir pembelik vardı. İlerde duran bir ışık fark ettim. Bir koşucu ayağı ile sorun yaşıyordu. Bir sorunu olup olmadığını sordum. Ayak bileğini göstererek burktuğunu ve şiştiğini söyledi. Bırakacak gibi duruyordu. Geçmiş olsun diyerek yardıma ihtiyacı olmadığından emin olunca ilerledim. Hava aydınlanmaya başlarken ben aşağı doğru olabildiğince hızlı inmeye çalışıyordum. Bir noktada asfalta geçildi. Birkaç koşucu birlikte ilerliyorduk. Asfaltta bir süre ilerledikten sonra işaret görememeye başladım ileride bir köy görünüyordu. Kontrol noktası mı acaba diye düşünerek devam ederken bir araba ve içinden Polat Dede çıkıverdi. Dönüşü kaçırdığımızı, geri dönmemiz gerektiğini söyledi. 3 koşucu geriye dönüp yokuşu tırmanmaya başladık. Grup halinde koşarken malesef sürü psikolojisine girilerek dikkat azalıyordu. Aslında biz dönüşte olması gereken görevliyi de görmemiştik. Fakat biraz ilerledikten sonra işareti fark ettik. Parkur patikaya bağlanıyordu. Bu kez görevli oradaydı. İlk kez kaybolmuştum. Yokuş aşağı hızla inerek kazandımız avataj geri dönme ile kaybolmuştu. Sinir bozucu olsa da kabullenmekten başka çare yoktu. Ne de olsa yarış daha yeni başlamıştı. Patikada olabildiğince hızlı olarak birkaç kişiyi geçtim. İlk dere geçişinde endişe ile nasıl geçeceklerini düşünenler vardı. Bir anda atlayıp ilerledim. Islanmaktan kaçınmak ultralarda saçmaydı, kurumak için yeterli vakit olacaktı. Adatepe ye doğru iyi bir tempo ile ulaştım. Kontrol noktasında biraz kola su karışımı içip, kafa fenerimi çantama koyup devam ettim.

    goshots.net
    goshots.net
    Adatepe den ayrılıp yine patikaya daldık. Bu kısımlar patikaların biteceği segmentlerdi. Sonrası daha çok traktör yolları, bozuk köy yolları ile sürecekti. Patikalı bu kısımlarda kimi zaman zeytin bahçeleri içine dalarak, kimi zaman minik derelerden geçerek ilerledim. 3 4 kişi birlikte ilerliyorduk. Bir kısmı 35k koşucusuydu. Onlarla ve 80k koşan sabah da birlikte kaybolduğumuz Adem Işık ile ilerliyordum. Yarışın bu kısmında özellikle büyük bir dere geçişinde dizlere kadar suya giriyor, çok hoş bir köprüden de geçiyordunuz. Suya girmek ve kurumak konusunda ayakkabılara büyük iş düşüyordu. Kullandığım Salomonlar ıslanma sonrası hışırdama sesini bir süre çıkarıyordu. Bu biraz sinir bozucuydu. Ama kuruması çok kötü değildi. İlerleyen kmlerde problem olup olmayacağını henüz bilmiyordum. Bir noktadan sonra tırmanmaya başladık. Batonlarla tırmanmaya alıştım diyebilirdim. Bacaklarımı korumama yardımcı oluyorlardı. 35k grubu hızlandı ve kayboldular. Doyran a artık Adem ile ilerliyorduk. Yarışın kalan kısmını da birlikte koşacaktık.




    Doyran da biraz kola su karışımı, biraz tuzlu limon atıştırıp tatlı bir şeyler de tıkıştırarak sularımı tazeleyip yola çıktık. En yıpratıcı bölüm burası olacaktı. Fakat sonunda Dedepınar istasyonunda çorba vardı. Tek teselli olarak bunu görüyordum. Hızla tırmanmaya başladık. Dik kısımlarda hızla yürüyor, batonlarla tırmanıyor, koşulabilir kısımlarda ise koşuşturuyordum. Ayaklarımda garip hisler vardı. Gün içinde dere geçişlerinin etkisi ile oldugunu düşünüyordum. Muhtemel büller oluşacaktı. Henüz tolere edilebilir düzeydeydiler. Dik tırmanış bezdiriciydi. Batonların özellikle bu kısımlarda çok faydası oldu. Her çıkışın bir inişi vardı ve inmeye başladığımızda acı tam olarak bu noktadan sonra başlayacaktı. Bozuk traktör yolları irili ufaklı kayalarla taşlarla kaplıydı. Başlı başına vücuda stres oluşturan inme eylemini daha da ızdırap haline getiriyorlardı. Ayak tabanlarım burda farklı bir aşamaya geçtiler. içerde büller oldugundan emindim artık. Dizlerim ağrımaya başladı, sol diz arka yan kısmında ağrılar oluşmaya başladı. Tüm her şeye rağmen inmek bir türlü bitmek bilmedi. İşin komik tarafı acılar içinde bacakları korumaya çalışırken inerken yan tarafta muhteşem bir manzara olmasıydı. İniş sonrası bu kez bizi bekleyen yepyeni bir tırmanış vardı. Bu kısımda yorgunluk belirtileri ve acı belirginleşmeye başladı. Tırmanışın başında her yanım ağrı içindeydi. Ayak tabanımdaki sinyaller parmaklarımda büller oldugunu tabanda büller oldugu hissini veriyordu. Üzerine bastığımda acı veriyorlardı. Acının daha alt düzey olanları bastırması ile açıklayabileceğim şekilde, diz ve peroneal tendinit ağrılarımdan eser kalmamıştı ilginç biçimde. Bu kısımda tırmanırken bir değişim geçiriyordum aslında. Artık vücudun konfor düzeyinin dışına çıkmıştım. Geri kalan kısım böyle geçecekti. Buna alışmanın bir yolunu bulacak ve devam edecektim, aksi halde yarışı bırakacaktım. Tırmanış sürdükçe enerjim de azalmaya başlıyor, kötü düşünceler, geri kalan kmleri hesaplama düşünceleri zihnimi ele geçirmeye başlıyordu. Bunlar olurken yokuş gittikçe dikleşiyor ve zemin kötüleşmeye devam ediyordu. Bir noktadan sonra düşünceler büyüdü büyüdü ve müdahale gerektirdi. Çantamdan bir tahıl barı çıkarıp yedim, üzerine biraz su içip müzik çalarımı çıkardım. Zihinsel savaşı başlatmıştım. Batonlara asılıp tırmanmaya devam ettim. tırmanış bitince diğer kas gruplarını çalışmak her zaman kolay olmuyordu biraz yürüyüp kendime geldikten sonra Dedepınar a doğru inmeye başladık. Çorba bizi bekliyordu.


    Dedepınar da bir hesap kitap yaptım. Görevliler sağlık açısından sorunumuz olup olmadığını sordu. Ayaklarımda büller vardı. Ama bunlarla ilgilenerek zaman kaybetmek istemiyordum. Ayrıca dropbag getirmemiştim. Belki yedek ayakkabı getirip değiştirseydim iyi olabilirdi. Ama şimdi düşündüğümde çok fark yaratacağından emin değildim. Çantamda yedek çorap vardı, değiştiririm düşüncesi ile koymuştum. Fakat onların da durumu değiştirmeyeceğini düşündüm. Çorbanın tadını çıkardım. Bu noktada iyice beslenip moralli biçimde yola çıktık. Çamlıbel istasyonuna yaklaşık 10 küsür km vardı. Hızlı inmeye başladık, ayaklarımı önemsememeye başlamış ve iyi bir tempo yakalamıştık, yorulduğumuzda durup yürüyüşe geçiyor geri kalan kısımlarda koşuyorduk. Asfalt kısma kadar her şey yolunda gitti. Asfaltta inmeye başladığımızda işaretleri de bir yandan takip ediyordum. Yol beklediğimden uzun sürdü ve bir kısımda işaretler sıklaştı, ardında bir şey görmedim ve devam ettik, işin tuhafı ileride yerde koparılmış işareti görünce doğru yoldayız diye düşünüp yokuş aşağı biraz daha ilerledik.. Yaşlı bir amca bizi uyarıp geri döndürene kadar... Yine kaybolmuş, bir dönüşü kaçırmıştık. Yaklaşık bir maraton mesafesi koştuktan sonra hızla bir yokuş inip geri dönmek zorunda olmak, yarışın en moral düşürücü anlarından biriydi. İşaretlere dönmek bize yarım saat kaybettirdi. Tekrar kaybolmanın etkisi de bir hayli tempomuzu etkiledi. Malesef hatada bizim payımız büyüktü ama yarış boyuca kimi noktalarda işaretlerin kötü yerleşiminden dolayı sıkıntı yaşamıştık. Bazılarının yerinin değiştirildiğini dahi düşünmüştük. Yanlış yöne giderken yerde buldugumuz işaret belki onlardan biriydi. Her şeye rağmen ultraların doğasında kaybolmak da vardı. Çamlıbel e bu moralle ulaşmak zihinsel açıdan zor oldu.

    goshots.net


    Bu noktada epey beslenip çorbayla yine tazelendik. Kaybolmanın verdiği çöküklüğü biraz olsun üzerimden atabilmiştim. Bitirme kararlılığı sapasağlam duruyordu. Buna tutunacak ve acıları umursamadan devam edecektim. Ayaklarım mı? Hala aynı durumdalardı. Her adım attığımda bir acı diğerini izliyordu. Ama bir noktadan sonra önemsememeye başlıyordum. Çamlıbel den Beyoba ya doğru daha kararlı ilerlemeye başladık. Bu kısımda yine zeytin bahçeleri içine daldık. Dik inişler canımı yakmaya çalıştı. Zaten beni protesto etmekte olan bacaklarım duruma alışmıştı, tek şikayetçiler zavallı ayaklarımdı. Adem ile yol/koşu/ultra dostluğumuz sürüyordu. 2 kere kaybolarak yeterince aksiyon yaşamıştık. İkimizin de ilk 80k lik koşusuydu. Bazen o beni, bazen de ben onu izleyerek dere tepe çamur taş demeden ilerlemeye devam ediyorduk.



    Beyoba ya geldiğimizde artık sonlara doğru gelmiştik. Yine biraz çorba ile başlayıp bir şeyler atıştırdıktan sonra görevlilerin finishte görüşürüz dilekleri ile yola çıktık. 16 küsür kmlik son bir segmentti bu. Yarış 83.583 km ile bitecekti. Fakat bizim iki kez kaybolmamız ile bu bizde biraz daha fazla olacaktı. Son segment mesafe olarak fazla olsa da, tırmanış ve iniş açısından masumdu. Şelaleli bir kısma kadar yol biraz bozuluyordu yalnızca. Şelalenin sesini duymaya başladığımızda iri taşlarla dolu dar bir yola girdik.
    goshots.net

    Bu kısımda fotoğrafçılar bizi bekliyordu. Şelaleyi de geçince asfalt yol ile devam ettik. Hava kararmaya başlamıştı. Bir süre ilerledikten sonra fosforlu işaretleri de görmek açısından kafa lambamı tekrar taktım. Açmamla birlikte pil zayıf uyarısı vermeye başladı. Bir süre sonra sönecekti. Söndüğünde Adem in ışığını takip ederek devam etmeye başladık. Hava beklediğimden daha hızlı karardı. Biz tarla yollarında devam ediyorduk. Gece fosforlu işaretler yolu bulmamıza yardımcı oluyordu. Karanlıkta ilerlerken her adımımla daha uzağa gittiğimi, kişisel mesafemi arttırdığım aklıma geldi. Bu noktada bazen topuk veya tabanımda ani bir acı ile sıcaklık artışı saptamaya başlamıştım, zaman zaman büller patlıyordu. Onlar da belli bir stres eşiğinin sonuna gelmişlerdi anlaşılan. Zeytintikler arasında şehre yaklaştığımızda bir noktada sadece sol kısma konmuş bir işaret gördük. Etrafta fosforlu işaret yoktu. karşıda yoktu. Sola dönmemiz gerektiği anlamına geldiğini düşündük ve ilerledik. Daha sonra bir daha işaret göremedik. Bitişe yakın tekrar kaybolmuştuk. Bitirmeye yakınken tekrar böyle olması bu kez çok da canımızı sıkmadı, sadece bir an önce burdan kurtulmanın hesaplarını yapmaya başladık. Telefonumdan haritadan nasıl ulaşabileceğimize baktım. Otobana inip otele taksiyle geldiğim yolu kullanmaya karar verdik. Giderken ara yolları denesek de kaybolma riskini arttırdığını gördük. En belirgin olan yolda karar kılıp devam ettik. Sola döndüğümüz noktada işareti tartıştık. Başka işaret olmadığından emindik bu kez. Otobana indiğimizde yolun kenarında koşarken nasıl göründüğümüzü düşündüm. Bir an farklı bir dünyadan buraya gelmişiz hissine kapıldım. Bir süre ilerledikten sonra Güre yönüne giden yol için sağa döndük. Son 1,5km deydik artık. Artık kendi yolumuzu seçtiğimizden işaretler umrumuzda değildi. Otelin ışıkları göründüğünde artık bitmişti. Girişteki halıdan aynı anda geçmeye karar vererek yarışı bitirdik. 3 deyince sol ayakla geçecektik. 1...2.. ve 3 finish!
    goshots.net
    Bir maceranın daha sonuna gelmiştik. 3 kez kaybolmak zihinsel anlamda bir dalgalanma yaratsa da, madalyalarımızı takmış otururken önümüzde olan iki yarışçının bizden sonra gelmesi ile şaşırdık. Kaybolan yalnızca biz değildik. Parkurda Strava kaydıma göre tam 88km gitmiştik. Yani resmi mesafeden yaklaşık 5 km fazlalık. Yani 100 km ye çok da bir şey kalmamış demekti benim için. Planladığım diğer yarışlar o an asla aklıma gelmese de yarış sonrası dinlenip kendime geldiğimde bu mesafe moral verici bir şeydi. Parkurda yükselti fazla olmasa da bol iniş ve çıkış olması, durağan bir parkur olmaması ile hafife alınabilecek bir parkur olmadığını göstermişti. Patika bölümlerin az olması belki bir eksiklik sayılabilirdi. İşaretlemeler konusuna gelirsek yarış sonrası işaretlerin bir kısmının yerel halk tarafından koparıldığını duydum. Bazı noktalarda daha fazla işaret olması gerektiğini düşünüyorum. 35k sonrasında bazı noktalarda sıkıntı yaşamıştık. Kaybolmanın da etkisi ile paranoyak davranmış ve durup düşündüğümüz emin olamadığımız noktalar olmuştu. Bu açıdan eksikliklerin gelecek yıllarda düzeleceğini umuyorum. Kaybolmak bu tarz mesafelerde koşmanın doğasında var. Bundan kaçınmanın yolları da yine kişisel dikkatten geçiyor. Birçok anlamda mücadele ettiğimizden, sadece hızlı koşmakla değil, aynı zamanda dikkat ve gücü yitirmemekle başarı geliyor. İlk 80K (88km) bittiğinde kendimi hızlıca kontrol ettiğimde çok da kötü geçmediğini düşündüm. Ayaklarım haricinde bir problemim yoktu. Daha sonra kontrol ettiğimde büyük bir sıkıntıları olmadığını gördüm. Yedek ayakkabı getirip dropbag e koymak kesinlikle yapmam gereken bir şey olarak tecrübe oldu. Batonlar ile tecrübem arttı, tırmanışı bol yarışlarda kesinlikle yardımcılar. Karanlıkta koşmak farklı bir duygu uyandırsa da odaklanmak daha kolay oluyor. Yine de bunların tecrübesi zamanla artacak şeyler.
    Hiçbir zaman tam olarak hazır olamama durumum ile bu kez yine daha uzaklara koşmuştum. 80k lık bir yarışı 88km koşarak bitirmiş, acıların üstesinden gelmeyi de başararak 12 küsür saat mücadele etmiştim. Zihinsel açıdan bunu bitirmeye inanmak, bunun planını yapmak, tüm bu çabanın ardında yatan en büyük etken bana göre. Çok daha zor olarak düşündüğümüz hedefler, yarışlar, hayaller aslında o an, onlara zihinsel olarak hazır olamadığımız için o noktadalar belki de. Finish sonrası tatlı ağrılarımla yemek yemeye doğru giderken bizi görüp tebrik eden insanları gördükçe mutlu olan ben, saatler öncesinde parkura lanet eden, inişlerde inleyen halimi hayal ettim. Konfor alanımız dışında saatlerce mücadele ettikten sonra ertesi sabah uyandığımda beni yeni yarış planlarına sokan daha uzaklara koşma isteği, ne tuhaf dalgalanan bir duygu...
    Ülkemiz sporuna böyle bir organizasyon kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Özellikle biz koşanlar için gönüllü olup çorba hazırlayan köy teyzeleri için ayrıca teşekkür ediyorum. İstasyondaki gönüllülerin yerleri her zaman ayrıdır. Saatlerce koşucu bekleyip ihtiyaçlarımızla ilgilendikleri için her daim teşekkürü borç bilirim. Yarış içerisinde tanışıp adını unuttuğum tüm koşuculara teşekkürler. Yarışın büyük kısmını birlikte koşarak ultra/koşu/dert ortağı olduğum, birlikte üç kez kaybolduğum Adem Işık ı öncelikle kutlar, bana eşlik ettiğinden dolayı da teşekkür ederim. Eminim daha başka yarışlarda, daha başka parkurlarda yine karşılaşacağız.

    Daha uzaklara koşma dileğiyle...





    2 yorum: